Genel olarak çok güzel geçen, yerinde tespit yapılarak seçilen filmlerin gösterildiği ve izleyebildiğimiz filmlerinçoğunu beğendiğimiz bir festival oldu. İstanbul Film Festivali gibi sinema salonlarının ortak bir alanda toplanamadığı için film öncesi ve sonrası festival heyecanını tam anlamıyla hissedememek biraz üzücü olabiliyor. Fakat yine de başarılı bir festival olduğunu düşünüyoruz. Biz de festivalde aklımızda kalan filmlerden biraz bahsedelim istedik.
Animal Kingdom / Hayvanlar Krallığı
2010 Sundance Jüri Büyük Ödülü sahibi Avustralya yapımı Animal Kingdom ağır ilerleyen ama etkileyici bir film. Hayvanlar krallığı olarak nitelenen, yeraltı işler yapan bir aileyi konu alan filmde gerçeğe yakın karakterler yaratılmaya çalışılmış. Aile içerisinde kendi yolunu bulmaya çalışan 17 yaşındaki bir gencin olaylardan nasıl etkilendiği ve bunun karşısında gösterdiği reaksiyonlar güzel anlatılmış. Fakat yine de pek inandırıcı olmayı başaramayan aile görüntüsünün yanında karakterlerin de derinliği çok iyi yaratılamamış. The King's Speech filminde kralın abisini canlandırılan Guy Pearce filmde komiseri oynuyor.
Korkoro / Özgürlük
2009 yapımı Korkoro, Cezayir asıllı Fransız yönetmen Tony Gatlif'in son filmi. Filmlerinde müziği kullanmayı fazlaca seven ve genellikle çingenelerin hikayelerini anlatmayı tercih eden Gatlif yine çingeneler gibi deli dolu bir filmle karşımıza çıktı. 1997 yapımı Gadjo Dilo ile ün kazanan yönetmen son filminde 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa'da yolculuk yapan bir çingene ailesinin hikayesini anlatıyor. Filmde her halinden ne kadar özgür bir karakter olduğu belli olan Taloche karakterinini dayanamayıp "su"lara bile özgürlük vaad ettiği neşeli bir film bu. Soykırımın ve savaşın ikiyüzlülüğünün çok güzel anlatıldığı ve tel örgü arkasındaki çingeneler için o tellerin sadece müzik tellerinden ibaret olabileceğinin betimlendiği festivalin en iyi filmlerinden biri Korkoro.
Siyah Beyaz
Aslında pek bir şey anlatmayan, zaten bir şey anlatma gibi bir derdi de olmayan bir film Siyah Beyaz. Her bir oyuncusunu ekranda gördüğümüzde şaşıracakken hepsini aynı karede görmek bile yeterli sanırım. Diyaloglar üzerine kurulu olan filmde diyalogların sıkmadığı, izlemesi keyifli ve bir o kadar da Siyah Beyaz Bar'ı gidip görmek için merak uyandırıcı bir film. Oyunculukların mükemmel olduğu filmde Şevval Sam'ın o mükemmel dört erkek oyuncu yanında biraz yavan kaldığı bir gerçek fakat bu durum normal karşılanabilir sonuçta söz konusu Tuncel Kurtiz, Erkan Can, Nejat İşler ve Taner Birsel olunca.
Pippa'ya Mektubum
Ulusal Belgesel Film Yarışması kategorisinde gösterilen ve Pippa Bacca'nın (Dünya Barışı için gelinlikle gezen ve Gebze'de utanç verici şekilde öldürülen İtalyan) yolculuğunu devam ettirmek üzere siyah gelinlik ve el kamerası ile yola çıkma fikri olan Bingöl Elmas'ın, aynı zamanda bu yolculukta kamera önüne de kendisi geçerek çektiği belgesel çok etkileyiciydi. Bingöl Elmas insanların ağzından laf alma çabasına girmeden doğal diyaloglarla çekmiş belgeselini. Kendisinin söylediği kadarıyla belgeselde gösterilen kişilerden gösterim için izin alındığı bu belgeselde bazı gerçekler yüzümüze çarpılıyor. Kamera çekimi olmasına rağmen yapılan diyaloglarda erkeklerin kadınlara bakış açısı, otostopçu hakkında düşünülenler, geleneklerimiz ve erkek egemen toplumunun durumu göz önüne seriliyor.
Çoğunluk
Başta Altın Portakal olmak üzere birçok festivalden ödülsüz dönmeyen film, bu yılın en iyi Türk filmlerinden biri diyebiliriz. Başrollerini Bartu Küçükçağlayan, Settar Tanrıöğen ve Esme Madra'nın canlandırdığı film, son yıllarda yükselen bir akımı takip ediyor: Sıradan hayatları anlatarak gerçeklerimizi koyuyor önümüze, hazmı kolay olmayan. Seren Yüce'nin ve Yeşilçam Ödül Töreni'nde gördüğümüz kadarıyla, bütün ekibin söyleyecekleri var hepimize; hem de başarılı oyunculuklarla...Siz de bir filmi sadece "izleyen" değilseniz, sizi de zor bir öğün bekliyor, bizden söylemesi.
Carlos
Fransız-Alman ortak yapımı bu çalışma, Soğuk Savaş döneminde birçok kanlı terör eyleminin başrol oyuncusu, nam-ı diğer Çakal Carlos'un hayatını anlatıyor. Aslında üç mini dizi olarak yapılmış; fakat, festivalde arasız bir film şeklinde sunuldu. Edgar Ramirez, kariyerindeki en akılda kalıcı rollerinden birine imza atmış ve kuşkusuz, bunda başarılı makyaj ve kostüm seçimin payı büyük. Yüksek maliyetlerle çekilen mini-seri, hakkettiğini bulmuş ve 2010 Altın Küre ödülünü eve götürmüş. Tarih öğrenmekten keyif alan seyircilere çok hitap edecek filmde adı geçen Ortadoğu liderlerinin şimdi düşmüş/düşürülmüş olması oldukça manidar.. .
0 yorum:
Yorum Gönder